weekend

2011 ingiliz yapımı gay temalı film. baş rollerdeki russel ve glen'e aşık olmamak elde değil.

http://www.imdb.com/title/tt1714210/

sessiz, sakin bir film. belli ki az bir bütçe ile çekilmiş bir film, bu demek değildir ki kötü bir film olacak diye yok öyle bir dünya, bu filmin başarısını ortaya koymuş. insanı feci çarpıyor. diyaloglar çok duru fakat anlamlı. toplumca alkışlanamayacak bir "nothing hill" hikayesi.

--spoiler--

o son sahnede russell pencerede zarfı açıyorken bir an aşağıda beliren arabanın duracağını içinden glen'in çıkacağını sandım.

--spoiler--

*
bizi hiç şaşırtmayan ve yine mutsuz sonla biten eşcinsel temalı film.
kaç kez izlediğimi kimselere söylemek istemediğim film...

-burdan sonrası bol miktarda spoiler içerir-

her seferinde gözlerim doluyor. ama zamanla keşfettim ki bu hüznümün sondaki parçayla fazlasıyla ilgisi var. o yüzden ikinci izlememden itibaren sondaki şarkı kısmına gelindiğinde kapatmaya başladım filmi en atak halimle.*

russell'ın da glen'in de birbirlerinin yanında gerçek benliklerinin ortaya çıkışlarını izlemeyi sevdim. iki günde neredeyse hiç tanımadığın biriyle bu kadar sırrı, hatta aşkı paylaşabilmeyi de öyle. ve tabi ki film bittiğinde "ne sıkıcı hayatım var benim!" triplerine girmeden de edemedim. aşık olmayı gerçekten özlemişim.

her şeye rağmen weekend, bir heteroseksüel olarak kendim gibi davranabilmenin mükemmel bir şey olduğunu fark etmemi, aynı zamanda toplumun eşcinselliğe bakış açısından daha da nefret etmemi sağladı.

filmdeki en sevdiğim -aynı zamanda glen'i de sevmeme neden olan- kısımsa sanırım glen'in russell'a yatakta gözlerinin içine bakıp konuşurlarken onu babası yerine koyup gey olduğunu söylemesini istediği bölümdü. içimden bir şeyler kopup gitti orada. ha bir de son, veda sahnesi tabi...

şimdi benim bakış açımdan olayların nasıl gelişirse filmi "mutlu sonla biten bir yapıt" olarak kabul edebileceğimi göreceğiz:

eski bir türk filminde çok hasta olan bir kızın amerika'ya giderse iyileşeceği söylenmişti türk doktorları tarafından. bir şekilde para bulunuyor, imkanlar yaratılıyor, sonunda kız amerika'ya giden trene binip sevdiklerine el sallarken görülüyor. film böyle bitiyor yani. sonra ben de anneme dönüp diyorum ki: "ee ne oldu yani?"

şimdi bu tavırlarımı göz önünde bulundurursak benim mutlu sondan anladığım şeyin glen'in amerika'ya gitmemesi olduğunu aşağı yukarı tahmin edebilirsiniz. (odun olduğumu da tahmin edebiliriz hatta. zor değil bu tahminler.)

sonuç olarak filmin mutsuz sonlandığına inandım. hatta kendimi harap edip "neden böyle oluyooor?" nidaları da attım, ama bir yandan da diyorum russ gider bence glen'in peşinden ya da glen geri döner. bu böyle bitemez, bitmemeli falan.* umarım bitmemiştir de. ve umarım kimse benim gibi hayal gücü kıtlığı çekmiyordur.
film aynı zamanda outfest film festivali jüri büyük ödülü sahibi olmuştur.
eşcinselliği en güzel anlatan filmlerden biri. toplum baskısı, görünmez olma zorunluluğu, iki kişinin dünyayı paylaşabileceği, seks, çelişkiler. filmin içinde hepsini bir arada bulmak mümkün. bir belgesel edasıyla çekilmiş ama buna rağmen insanı içine çeken bir film. *

--- spoiler ---

filmi izlerken siz de yavaş yavaş glen ile birlikte russ'a aşık olursunuz.

--- spoiler ---
filmin duygusal boşalımı şöyle olabilir:
"yalnızlık...
bak nerelere taşıyor kağıdını uzaklara. bir kağıda yazılan umutların, cam şişenin içinde derin dalgalarla mücadelesi gibi... ya bir geminin peşinde sürükleniyorsun ya da köpek balıkları dişlerini görüyor camın yansımasında. bir güverteye sığınmış balığın yeri cam kavanozdan başka ne olabilir...her yeri cam kalınlığında görmek ama asla dışarı çıkamamak...
deniz...
sonsuz mavilik için sonsuz gökyüzü...
deniz...
biraz tuzlu su."
(bkz: eşcinsel filmlerin mutlu sonla bitememe sorunsalı)

oldukça sade, düz, sıradan bir anlatımla işlenmiş, romantik dram filmi. russell isimli adamın hayatına glen'in ve beraber geçirdikleri 2 günlük haftasonunu kapsayan filmdir. işlenen "aşk" teması da oldukça temizdir, sadedir. bu sebepten film, pek film havası içerisinde değildir. evin köşelerine konulmuş kameralarla canlı olarak izliyormuşsunuz hissi uyandırır. bunlar cidden olmuş, yaşanmış, gibi. oldukça başarılı.
üstüne büyük bir bardak soğuk su/bira/votka/şarap iç diyebileceğim filmdir.
bu filmin hikayesinde olana benzerini yaşadığım için filmden haberdar olup izlediğimde duygu seli yaşamıştım ve gay temalı filmlerden sevdiklerim arasında yer alır . defalarca izlemişimdir doyamadığımdan
seks sonrası başlayan aşk düsturuna bir örnek daha olsa da sevdiğim bir filmdir. zira eşcinsel filmlerden içeriği bunun kadar dolu sayılabilecek başka bir tane en azından ben şimdiye kadar izlemedim.
inanılmaz overrated bulduğum, sırf böyle iç dağlama amaçlı bir hikayeye sahip 97 dakikalık zaman kaybı şahsımca. imdb 7.7 puanı ile benim aksimi düşünüyor tabi de... evet zaman/konu olarak farklı olsalar da bir the normal heart değil!
nedense sevdiğim filmdi, he biraz imkansız gibiydi. türk eşcinsellerin seksten sonra duş alarak koşarak kaçmasını düşünürsek bir haftasonunda birisini delice sevmek anlamsız olur bizde. neyse güzel film, başlangıç için ideal
sonunda hakkında konuşabildiğime seviniyorum valla. o kadar güzel bir aşk hikayesi ki bir hafta sonu senin benim başımıza gelebileceğini umacağımız türden. heteroların bu kadar apaçık cinsel hayatlarıyla alakalı iğrenç ayrıntıları anlatıp utanmıyor olmasına rağmen bizim neden susmuş olduğumuzu filmden sonra uzun uzun düşünmüştüm. russel ın hetero arkadaşıyla olan bunalımlı tam olmamış tek taraflı arkadaşlık ilişkisi bile güzel bir ayrıntı. tabi ki filmde bu ikisinden çok daha fazlası vardı da aşk hikayesini spoiler sız izleyin sonra herşeyi bilerek tekrar tekrar izleyin bence