ophelia

Durum: 65 - 0 - 0 - 0 - 16.05.2020 11:26

Puan: 1206 - Sözlük Kezbanı

5 yıl önce kayıt oldu. 9.Nesil Yazar.

o e a, q i f, f r, n, s f s e e
  • /
  • 4

the borgias

3 sezonluk az önce bitirdiğim bir showtime dizisi. dizi ve filmlerden çabuk sıkılan biri olarak bitirdiğim nadir dizilerden birisi. ımdb puanını düşük buldum. benim puanım 8.5/10. dizi ortaçağda, papa vi alexander sixtus olarak bilinen rodrigo borgia, kızı lucrezia borgia ve oğlu cesare borgia'nın verdiği güç mücadelesi anlatılıyor. ayrıca cesare borgia'nın niccolo macchiavelli'nin prens kitabında bahsettiği prens olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
diziden en uzaklaştığım anda bile başrolde oynayan (bkz:françois arnaud) u izlemek temel motivasyonum olmuştu.
son dört bölümündeki bir hikaye diziyi benim için izlediğim en iyi dizi olarak değerlendirmemi sağladı. öyle çok etkilendim ki şu an kalbim tuz buz oldu, ağlamamak içim kendimi çok zor tutuyorum. o hikayede geçen romalı şair catullus'un şu dizelerini polarıma bastırmayı düşünüyorum.
"odi et amo. quare id faciam, fortasse requiris?
nescio, sed fieri sentio et excrucior." (seviyorum ve nefret ediyiyorum. nicin boyle hissediyorum diye sorabilirsin bana.
bilmiyorum, öyle işte ama eriyorum)

çişim geldi diyen sevgili

bozuntuya vermem ama niye "lavaboya gideceğim" demek varken böyle dedi ki diyerek yüzümü buruştururum.

eski sevgiliyi hatırlatan şarkılar

"gögsünde avutsaydin
uzanip da öpseydin
beni sevseydin sevseydin
söylemesen de anlardim
gel kiyilarima kapilarima
gel bana
gel odalarima gir uykularima"
gece yarısı sokak lambalarının altında oturarak, zifiri karanlık yollarda umarsızca gezinerek dinlediğim nazan öncel şarkısıydı. bir şey hissettirmiyor şimdi ama bunu dinler dinlemez aklıma ilk o geliyor..

ayı sözlük yazarlarının sahip olmak istedikleri olağanüstü güçler

bütün yakışıklıların bana aşık olmasını isterdim,, onların biçare tavrını görmekten ve onları oyalamaktan çok zevk alırdım.. çok şeytani oldu ama insan yaşadıklarını yaşatıp intikam almak istiyor...

ajda pekkan

tapındığım üç tanrıçadan biridir. diğer ikisi (bkz: nazan öncel) (bkz:sezen aksu). hüzünlendiğimde kimler geldi kimler geçti şarkısı alıp götürür. bambaşka biri'ni dinlediğinizde özgüven patlaması yaşarsınız.
"oh yaşadım yaşıyorum
başım yukarda meydan okuyorum hayata ve sana
gönlüm doluyor aşkla barıştım bak hayatla
başladım yaşamaya hey hey"
  • /
  • 4

ordinaryman

son yarım saattir son entymi yazmaya çalışıyorum. veda etmek harbiden çok zor.
sevgili sözlük her şey için sağ ol var ol.
umarım çok daha güzel günler göreceksin.
kusura bakma ben hiçbir katkıda bulunamadım sana ama sen çok şey kattın bana...
senden çok şey öğrendim, iyisiyle kötüsüyle...
insanlar tanıdım, iyisiyle kötüsüyle...
ey sözlük, sen güzel bir okulsun. ben dersimi aldım.
umarım hak ettiğin noktaya en erken vakitte gelirsin, bilemiyorum belki de hak ettiğin yerdesin...
ey ahali,
her şey için sağ olun var olun.
emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.
bu kardeşiniz müsade ister.
küçük prens gezegenine döner! yıl doldu, malum sarı çiyan beni bekler...
sevgi ve saygılarım
güneş herkes için doğar...
kardeşiniz, abiniz, yoldaşınız...
_ordinaryman.
(bkz: giden yazardır)
(bkz: son entrysini yazan yazardır)
(bkz: gidişiyle bizi sevindiren yazardır)
(bkz: çok sıradan bir insandı dediğimiz yazardır)
(bkz: icimdekiayi.coma da veda edecek olan yazardır)
(bkz: kaleminin mürekkebi biten yazardır)
(bkz: elveda)

giorgio vasari

ben bu dayının şu ünlü kitabını okudum ama bana sanatçılarla ilgili çok da ufuk açıcı bilgiler sunmadı. ama o dönemde yaşayan biri olarak sanatçılar ve eserleri hakkında değindiği söylenceler ilgi çekiciydi. kim bilir belki kitabı tam sindirebilecek bir donanıma sahip olmadığım için öyle hissettim. yani kitabı okurken sıkılmıştım bile diyebilirim. bir daha okusam belki daha istifadeli olur.

Toplam entry sayısı: 65

homojen sözlük

kullanım kolaylığı ve tasarım olarak yeterli bulsam da açıklamada geçen "bu yüzden herhangi bir marka, başka sözlük siteleri ya da sitelerin reklamını yapmak yasaktır." kısmının düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. sonuçta siz de burada başka bir sözlük için başlık açıp, o sitenin reklamını yapıyorsunuz.

heisenberg belirsizlik ilkesi

bir maddenin hızı ile konumunu aynı anda kesin olarak ölçülemeyeciğini söyleyen kuantum prensibi. atom altı parçacıklarda kütlesi çok düşük olduğu için gözlenebilirken gerçek dünyada farkedemeyiz. örnek verecek olursak yarım kilo (0.5 kg) bir top 1 m/s hızla hareket ederse, momentum (hızxkütle) 0.5 kg. m/s yapar. planck sabiti/2xmomentumdan (1.05x10(-34)/2x0.5) bu topun konumu 0.0000000000000000000000000000000000105 m ileri ya da geri olabilir, bu gözlemle ilgili değildir, doğanın işleyişi böyledir ve bilinemez. einstein zamanında "tanrı zar atmaz" dese de bilim einstein'i değil heisenberg'i haklı çıkaracatır.

ermeni soykırımı

maalesef, bilmeden oturduğu yerden herkesin ahkam kestiği kıraathane tarihçiliğinin üzerinde en çok konuştuğu konulardan birisi. üzerinde konuşacak kişinin iki argümanı da destekleyen sağlam kaynakları okuması gerekir. vahakn dadrian bu tezin en büyük savunucusu tarihçidir. türk tarafından bu konuyla ilgili yazılmış en temel kaynak esat uras'ın "tarihte ermeniler ve ermeni meselesi" adlı kitabıdır. iki tarafın da güçlü argümanları olsa da yüzbinlerce ermeni ölmüştür, tecavüz edilmiştir, malları yağmalanmıştır. kısacası yakın tarihin en büyük dramlarından biridir. devlet, mecbur muydu, mecbursa kadın ve çocuklar tehcire tabi tutulmasa olmaz mıydı, tartışılır. fakat bu olayı "soykırım" olarak tanımlamak için, o dönemde soykırımım suç olması lazımdı. cezasız suç, suç değildir. genocide ilk defa 1933 yılında polonyalı yahudi rafael yemkin'in ortaya attığı suçtu. bu yüzden türkiye'nin resmi bir suçlamaya maruz kalacağını düşünmüyorum. soykırım kabul edilse bunun miladı ne olacak diye kendime sorarım. aksi takdirde sümerlere kadar iner bu durum.

postmodernizm

40'lı yıllardan sonra kuantum fiziğinin, klasik fiziğin yerini almasıyla gelişen toplumsal akım. malum, kuantum fiziğinde "doğru" kişiye, yere ve zamana göre değişir. bu durum, modernizmde öne sürülen "tek doğru vardır" görüşünden vazgeçilip "herkesin, yere ve zamana göre kendi doğrusu vardır" görüşü benimsenmiştir. böyle olunca karşımıza sonsuz doğru çıkıyor. sonsuz doğrunun bir araya gelmesiyle çeşitlilik, karmaşıklık ve renklilik oluşuyor. postmodernist mimari örneklerini incelediğinizde de bu karmaşıklığı görebilirsiniz. bu anlamda modernizmin tam tersi görüşleri savunur. aynı zamanda çevrecidir ve geleneklere tamamen karşıdır.
postmodernizmin aynı zamanda cinsel uönelim ve kimlikte de çeşitliliği savunduğunu hatta cinsel yönelimlerin gay, lezbiyen, biseksüel vb ayrımlardan bile kaçarak, herkesin kendi yönelim ve kimliği farklıdır ve bu kimseyi ilgilendirmez düşüncesinden yola çıkıp "insan" çatısı altında herkesi birleştirmeyi ilke edinmiştir.

dersim olayı

katliamda kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 100 kişinin aynı konağa sokularak üzerlerine yağdırılan mermi sonucu öldürülenlerden kurtulan 3 çocuktan birinin oğlu olan gazeteci yavuz semerci katliamın yaşandığı yılı "ağlayacak anaların da öldürüldüğü yıl.
yani ağlayacak ana kalmadığından ağlama derdinin olmadığı ve kimsenin üzülmediği yıl..." olarak tanımlıyor.
1937 yılında devletin "cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden" dersim'e devlet otoritesini yerleştirmek için çıkan "isyanı" acı bir şekilde bastırmıştır. 1926 yılında, dönemin elazığ valisi cemal bey (bardakçı) tarafından hükümetin izniyle içlerinde seyit rıza'nın da olduğu, bölge halkının bir kısmı toprak verilir ve elazığ'a yerleştirilir. cemal bey' in çorum'a tayin edilmesinden bir süre sonra bu insanlara verilen topraklar ellerinden alınır ve dersim'e tekrar gönderilir. bölgede çıkan ayaklanmalar için ismet inönü'nün de aralarında bulunduğu birçok bürokrat bölgede analizler yapmıştır. bunlardan birisi elazığ valisi cemal bey hazırladığı raporda dersimlilerin kırım ve sürgünden çok korktuklarını, birkaç aşiret lideri dışında insanların fakirlikten çırpındığını, yağmanın sebebinin fakirlik olduğunu ve insanların bu yüzden silahlandığını belirtmiş. ayrıca ciddi bir eğitim ve idealist bir kadro ile yerleşmiş batıl inançların temizleneceğini bölge halkının itaatkar olduğunu ve bir iki askeri kuvvetle bölgenin silahtan arınacağını söylemişse de devlet mağaralara zehirli gaz salıp çocukları bile öldürme yoluna gitmiştir. belki de bugün doğunun yaşadığı sorunların tohunları o dönemde ekildi. bana kalırsa bu harekat etnik ve dini açıdan homojen bir devlet yaratma planının bir parçasıdır. şark ıslahat planının amacını da inönü "vazifemiz, türk vatanı içinde bulunanları mutlaka türk yapmaktır. türklüğe ve türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın türk ve türkçü olmasıdır." şeklinde formüle etmiştir.

kürt ve alevi sorununun meclisten özür çıkmadan ve tazminat ödenmeden çözüme ulaşacağına inanmıyorum.
yavuz semerci'nin muhteşem yazısı için:
https://m.bianet.org/biamag/toplum/11845...

homojen sözlük

kullanım kolaylığı ve tasarım olarak yeterli bulsam da açıklamada geçen "bu yüzden herhangi bir marka, başka sözlük siteleri ya da sitelerin reklamını yapmak yasaktır." kısmının düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. sonuçta siz de burada başka bir sözlük için başlık açıp, o sitenin reklamını yapıyorsunuz.

ayı sözlük itiraf

bu dönem kime sorsam libidosu yüksek, gaylar arasında salgın galiba, çünkü benim de çok yüksek, bazen bir gecede sabaha kadar mastürbasyon yapıyorum. bu durum yalnızlıkla birleşince, "karşıma çıkan ilk erkekle evleneceğim" düşüncesindeyim. tek kriterim ereksiyon.

bilinen ilk gay kulübü

15. yy'da 2. bayezid döneminde yaşamış, deli birader lakaplı, mehmed gazali'nin açtığı hamamdır. gazali, zamanının önde gelen din alimlerden, şeyhlik yapıyor yurdun çeşitli yerlerinde medreslerde hocalık yapıyor velhasıl kelam istanbul'a geliyor ve beşiktaş'ta bir hamam açıyor. zenginlerin uğrak mekanı oluyor, "şu efendi filancanın oğluyla" şeklinde dedikodular çıkıyor ve hamamı adamın başına yıkıyorlar.. kendisinin "dáfiu'l-gumûm ve ráfiu'l-humûm" adlı eserinde zenperest(heteroseksüel), gulamperest(aktif eşcinsel), muhannis(pasif eşcinsel) ve zürefa(lezbiyen) arasında bir rekabeti anlatır ve kazanan gulamperestler olur. fakat bu kitabı nasıl bulabilirim derseniz cevap vereyim, bulamazsınız efendim, çünkü elimizde yıllar önce yapılmış bir çeviri var o da tamamı sansürlü, 600 yıl önce yazılan kitabı bugün basmaktan utanıyoruz. halbuki böyle eserler, kültürel zenginliği gösterir.

dersim olayı

katliamda kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 100 kişinin aynı konağa sokularak üzerlerine yağdırılan mermi sonucu öldürülenlerden kurtulan 3 çocuktan birinin oğlu olan gazeteci yavuz semerci katliamın yaşandığı yılı "ağlayacak anaların da öldürüldüğü yıl.
yani ağlayacak ana kalmadığından ağlama derdinin olmadığı ve kimsenin üzülmediği yıl..." olarak tanımlıyor.
1937 yılında devletin "cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden" dersim'e devlet otoritesini yerleştirmek için çıkan "isyanı" acı bir şekilde bastırmıştır. 1926 yılında, dönemin elazığ valisi cemal bey (bardakçı) tarafından hükümetin izniyle içlerinde seyit rıza'nın da olduğu, bölge halkının bir kısmı toprak verilir ve elazığ'a yerleştirilir. cemal bey' in çorum'a tayin edilmesinden bir süre sonra bu insanlara verilen topraklar ellerinden alınır ve dersim'e tekrar gönderilir. bölgede çıkan ayaklanmalar için ismet inönü'nün de aralarında bulunduğu birçok bürokrat bölgede analizler yapmıştır. bunlardan birisi elazığ valisi cemal bey hazırladığı raporda dersimlilerin kırım ve sürgünden çok korktuklarını, birkaç aşiret lideri dışında insanların fakirlikten çırpındığını, yağmanın sebebinin fakirlik olduğunu ve insanların bu yüzden silahlandığını belirtmiş. ayrıca ciddi bir eğitim ve idealist bir kadro ile yerleşmiş batıl inançların temizleneceğini bölge halkının itaatkar olduğunu ve bir iki askeri kuvvetle bölgenin silahtan arınacağını söylemişse de devlet mağaralara zehirli gaz salıp çocukları bile öldürme yoluna gitmiştir. belki de bugün doğunun yaşadığı sorunların tohunları o dönemde ekildi. bana kalırsa bu harekat etnik ve dini açıdan homojen bir devlet yaratma planının bir parçasıdır. şark ıslahat planının amacını da inönü "vazifemiz, türk vatanı içinde bulunanları mutlaka türk yapmaktır. türklüğe ve türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın türk ve türkçü olmasıdır." şeklinde formüle etmiştir.

kürt ve alevi sorununun meclisten özür çıkmadan ve tazminat ödenmeden çözüme ulaşacağına inanmıyorum.
yavuz semerci'nin muhteşem yazısı için:
https://m.bianet.org/biamag/toplum/11845...

osmanlıda eşcinsellik

evliya çelebi'nin seyahatnamesi'nde anlattığı üzere, eşcinseller, "hiz oğlanı" adıyla, pezevenkler ve deyyuslarla birlikte, ordunun bir parçası olan esnaf teşkilatına mensuplarmış, hatta seferden önce kortej yürüyüşünde yer alırlarmış. şairler hemcinslerine şiirler yazar, ve bunlar okunurmuş. örneğin fuzuli, hamamda gördüğü tellala şu beyiti yazar: "subh çekmiş çerha tıygın táşa çalmış áfitáb / záhir etmiş ol meh-i delláke aynı intisáb" sabah usturasını bilemiş, güneş kılıcını taşa çalıp o ay gibi telláka bağlılığını göstermiş"(ustura ne alaka diyebilirsiniz, o dönemde tellaklar sadece kese değil, traş dahil öz bakımla da ilgileniyormuş). fakat 1840'lardan sonra işler değişmiş ve ayıp görülmeye başlanmış, o dönemin en meşhur tarihçisi ahmet cevdet paşa durumu şöyle açıklıyor:" kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. oğlancılık sanki yere battı. istanbul’da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. sultan üçüncü ahmed zamanından beri devam eden káğıthane seyri daha fazla rağbet buldu. gerek orada, gerek bayezid meydanı’nda arabalara işaret verme usulü başladı. devletin önde gelenleri arasında kulamparalığıyla meşhur kámil ve Áli paşalar (o devrin sadrazamları, yani başbakanları) ile onlara mensup olanlar kalmadı.
(murat bardakçı'nın 2006 yılındaki bir köşe yazısından derlenmiştir. https://www.google.com/amp/www.hurriyet....)

türk devrimi

diğer devrimlerin aksine, toplumdan devlete değil de, devletten topluma doğrudur. fransız devriminde, öncesinde rousseau, voltaire, diderot gibi entelektüellerin fikirleriyle beslenen halk, uzun bir düşünsel hazırlık dönemi sonrası, şiddet kullanarak, toplumsal bir talep sonucu hak ve özgürlüklerini almıştır--rus devrimi, reform, feminist ve siyahi ayaklanmalarda olduğu gibi-- bu yönüyle türk devriminin, 1920-23 arası kısa bir hazırlık dönemi olması, halkın isteğiyle değil de devletin isteğiyle gerçekleşmesi sebebiyle dünya tarihinde örneği çok azdır. cumhuriyet, saltanatın kaldırılması, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi gibi radikal devrimler, osmanlı düşünce hayatında yer almadığı gibi, tamamen atatürk'ün kendisine aittir. hatta bazıları, devrimlerin yerleşmemisinin sebebini buna bağlarlar ve bence de haklılardır.
Henüz takip eden biri yok.