sense8

sözlükten daha öncesinden de haberim vardı. fazla yazabileceğim bir şey olmayacağı için, amerikayı yeniden keşfetmeyeceğime göre yazar olmayı düşünmedim. nickime ters düşecek ama tembel değilim sadece amacım yok.

sense8'i bugün itibarı ile bitirdim. kurgusu veya bilim kurgu tarafı hiç ilgimi çekmedi. karakterlerini ise sevdim. hem de çok. lito'nun hernando ile tanışması ve ilk öpücük gerçekten insanın içini ısıtan cinstendi ama en önemlisi nomi'nin amanita ile gay pride'da tanışması sırasında amanita'nın arkadaşlarına karşı nomi'yi savunurken ağlaması ve nomi'nin söylediği "ağlıyorum çünkü daha önce kimse beni savunmamıştı" demesi.

işte sözlüğe yazar olmaya karar vermemin esin kaynağı burdadır.
2015 pride için artık geç kaldım biliyorum ama belki 2016 pride'da sözlük ayıları ile birlikte bulunabilirim, belki beni savunabilecek belki de benim savunabileceğim biri olur.
o zamana kadar bildiklerimle ve bilmediklerimle sözlük haznesini genişletirim.

birçok suser için amaçlar saçma olabilir veya çoğunuzun ise seks için geldiğimi düşüneceksiniz.
buraya geldim çünkü aynı dili konuşabileceğim insanlarla karşılaşmayı umuyorum ne de olsa umut olmadan hayat hep gri.
gün gelir de dizideki gibi bir pride yaşarsam buraya edit gelecek.

format gereği tanım: amaç verebilen dizidir.
önce sözlükte, daha sonra da birkaç tane konuştuğum kişiden duyduktan sonra zaman da olunca birkaç bölüm izleyeyim dedim. ilk bölümü ve ikinci bölümü ortasına kadar beğenmemişken 2.bölümün ortasından sonra, özellikle 3.bölüm ile birlikte pek bir hoşuma gitmeye başladı. 4. ve 5. bölümler konusunda biraz ortada kalan, daha doğrusu doldurma amaçlı geldi gibi bana ama yine de fena değildi.

riley kızımız pek cici, kaçarken bile mini eteği ve yüksek botları ile stilinden ödün vermiyor mazallah. wolfgang tam bir alman bebesi, ufaktan bir kötü çocuk havası var kendisinde. capheus desen garibim teletubby gibi geziniyor ortalarda. nomi falan çok tatlı, ses tonu ve carrie diaries'ten hatırladığım sevgilisiyle böyle aşklarından gökkuşağı fışkırıyor kıskanıyorum biraz. kala zaten tontişler ötesi, al eve best friend diye besle öyle bir kız, bir de gözüne kestirdi sarı prens wolfgang'i az çakal değil. ha bir de sun var ki, o surattan beklemediğim performans, nikita'nın baba tarafından kuzeni gibi. böyle güzel bir adam dövme olamaz, saatlerce izleyebilirim.

ama bir lito var ki... oy dağlar dağlar, hatta grados dağları. esmerlerden illallah demiş birisi olarak böyle bir şey, böyle bir kaş kemik yapısı görmedim. kendisine bakarken güzelliğinden ağlayasım geliyor, böyle ellerimi kaldırıp "teşekkürler allahım" diyip bu doktora eserini tebrik etmek istiyorum. yalnız o bulge pek bir abartıydı hani david beckham'a yapmıyorlar o photoshop'u da neyse. ha bir de dışarıda rönesans desenli pantolonlarla ağır abi gezinip kapalı kapılar arkasında tam bir piremses olmasını doğru bulmuyorum, böyle her olayda seksiliğinin ardına sığınma ağzını açamama falan olmuyor.

son olarak, müzikleri de bir diziden beklemeyeceğim şekilde eğlenceli, güzel.
kadro olarak pride walk'da yardırmıştır. dizi falan çekiyorlar tamam ama fanlar istediği için senaryo dışı falan yiyişmişler, of hepsini çok seviyorum.
ilk sezon itibari ile;

iyi dizileri izlerken hep aklımda oluşan tekrar izlemeliyim sesini ilk defa bu kadar hızlı dinledim ve diziyi bitirir bitirmez tekrar baştan başladığım muhteşem dizi. sahneler hakkında yazacaklarımı spoiler satırları altına yazacağım ama yazarken, dizinin seyir zevkini kaçırmayacağını düşündüğüm, ufak spoilerlar ile yazabilirim.

hayatımda ikinci kez bir dizi ile bu kadar güçlü bir bağ kurdum. diğeri olan friends'te de kendimi 7. arkadaş gibi hissederken bu dizide de kesinlikle 9. olduğumu hissettim. yine aynı friends'te olduğu gibi favori karakterimin olmadığını farkettim, hepsini hemen hemen aynı oranda sevdim ve izlemekten keyif aldım.

genel olarak yazılan lgbti propagandası yapıldığı iddialarının açık bir zihinle izlendiğinde saçma olduğunu görmek zor değil. ana 8 karakterin sadece 2 tanesi eşcinsel ve o iki kişinin hayatına da diğer 6 kişinin hayatına dahil olduğumuz kadar dahil oluyoruz, ne eksik, ne fazla. wolfgang'in kadınlarla seks yapmasını veya riley ile will'in romantizmini ne kadar izliyorsak nomi ve lito'nun da hayatında o kadarını gözlüyoruz. nasıl ki kala'nın ganesha ile bağının anlatıldığı festivali izliyorsak, nomi ile de gay pride'da bulunuyoruz. denge o kadar hassas ve güzel kurulmuş ki, bunun eşcinsellik propagandası olduğunu söyleyenler üzerine bir de kendilerinin homofobik olmadığını iddia edenler gerçekten komik görünüyor. "benim de eşcinsel arkadaşlarım var, ama..." veya "bence herkes istediğini sevebilir, ama..." diye devam eden cümleleriniz kadar saçma ve komik.

şu noktada anlaşalım, eğer ki çıplaklık ve seks sahnesi görmek seni irite ediyorsa bu ve bunun gibi bir çok yapımı ***** izlemeyeceksin *. ama bunu ne gerek vardı diye eleştirmek çok akıllı bir eleştiri değil bana göre. kaldı ki bir çok yapımda populist yaklaşımla * eklenmiş seks sahneleri yerine bu dizide hikaye açısından grup seks sahnelerinin gerekli olduğunu düşünüyorum. yapılan bu ve bunun gibi yorumlar için elbet tartışacak çok şey var ama dizinin içerdiği mesajlar nedeniyle tek giride, tek başlıkta yapmak epey sıkıcı bir hal alabilir.

izlemeyenler için;
diziye hiç başlamamış olanlar için tavsiyem şans vermeleri. dizilerin gelecekte görsel sanatların en büyük sektörü haline geleceğine inanıyorum.nasıl ki sinema tiyatronun omuzlarından gerçekçiliğin yükünü aldıysa dizi sektörü de sinemanın omuzundan mesaj kaygısını almış durumda. bence uzun uzun anlatacak hikayesi olan yönetmenler, yazarlar dizi film sektörüne yönelmiş durumda. çünkü yapımcıların bir buçuk saatte anlatması için sıkıştırdıkları hikayeleri, sezonlarca, saatlerce ve yıllara yayarak anlatabilme lüksüne kavuştular. ve ürünleri eskisi gibi düşük-orta çözünürlüklü, küçük ekranlarda ziyan olmadığını bilerek yapıyorlar. bu tarz materyallere ilgisi olan insanların ortalama bir bütçeyle kurdukları setlerin izleme keyfini kaçırmadığını biliyorlar. sinema sektörü ise daha eğlenceli ve hafif mesaj kaygıları olan hikayeleri kovalamaya başladı son 10 yıl içinde bana göre. teknolojinin verdiği imkan ile de bunu çok daha eğlenceli hale getirmeye başladılar. bu nedenle bu kadar fazla çizgi roman uyarlaması izleyip, 3 boyut çılgınlığında yaşıyoruz. mutlaka ki bu söylediklerim popüler sinema için geçerli ve yine de istisna sayısı bir hayli yüksek. eski, hikayesi güçlü filmlerin, bir bir dizi film uyarlamalarının çıkmaya başlaması da söylediklerimi kanıtlar nitelikte.
işte bu dizi yukarda söylediklerimi destekleyen muhteşem bir örnek. yapımdan yayına kadar olan her aşaması ince ince işlenmiş, ödün verilmemiş ve muazzam emek harcanmış bir yapım. wachowskilerin hikaye konusunda çok yetenekli ve özgün oldukları aşikar ama iş senaryoya gelince ürettikleri her materyal * * klişelerden kaçamıyor. belki bilinçli bir tercih, belki değil... bu benim seyir zevkimi zerre etkilemediği için bunu bir zayıflık olarak görmüyorum. hatta bu dizide yer yer b-filmlerin havasını yakalayacak kadar klişe sahneler bulunmakta ve * dizinin eğlence dozunu oldukça yükseltmekte. yargılarınızdan arındığınızda aksiyon, bilimkurgu, romantizm, dram ve komedi açısından oldukça doyurucu bir yapım izleyebilirsiniz.

 spoiler!

izleyenler için;
wachowskiler dizinin tamamının düşünülmüş olduğunu söyledikleri üzere, aslında bölüm bölüm yayınlanan tek bir hikayeyi izliyoruz. kahramanlarımız her bölümde yeni maceralara yelken açmıyorlar, yazılmış olan hayatlarını yaşıyorlar ve ilk bölümden itibaren git gide birbirleri ile olan etkileşimlerini arttırıyorlar. her ne kadar katılmasam da ilk bölümlerin durağan olduğuna dair eleştirilerinin niçin yapıldığını anlıyorum. ilerleyen bölümlerde tempo oldukça artsa da her bölüm kendi içinde zirve noktaları bulunduruyor.
ilk bölümle beraber kahramanların mutlu mesut giden hayatlarında çatlamalar başlıyor ve adım adım boka batmalarını izliyoruz.
bireysel hikayeleri ilerlerken ufak, etkisiz etkileşimler başlıyor ve anjelika'nın ölümünden sonra ancak 4. bölümde hepsi aynı anda etkileşime girebiliyor what's going on şarkısıyla.
şarkı demişken, dizi müziği muhteşem kullanıyor. bir çok zirve anlar * müziğin başrol oynadığı sahneler oluyor.
nomi : izlemesi inanılmaz keyifli bir karakter. oyuncu o kadar güzel oynuyor ki anılarını anlattığı sahnelerde, hiç bitmesin ve hep anlatsın istiyorsunuz. yaşadıklarını küme dışından birine ilk söyleyen kişi. anita gibi bir sevgiliye sahip olduğu için ilişki konusunda en şanslı kahraman bence. kümenin barışçıl, aktivist, bilgisayar korsanı *. çok defa küme elemanlarının kıçını kurtardığı oldu ve nerd izleyici için izlemesi en keyifli karakterlerden biri.

kala : her ne kadar yorumlarda bir işe yaramadığı söylense de grubun mistik yönünü temsil ediyor bence. hikayesi, yaşadığı yer * dolayısıyla oldukça ilgi çekici. geleneklerini, tabularını ve toplum yapılarını izlemek oldukça eğlenceli. tıbbi ve kimyasal yardımlar da kala hanım kızımız tarafından veriliyor. kafe'de yağmur altındaki wolfgang ile olan diyaloglarının olduğu sahne bence dizinin en romantik anlarından biriydi.

wolfgang : dizinin alman ayağı ve bilek gücü ve hikayesinin arka planı oldukça ilginç. muhtemelen içindeki ilkel ve duygusuz tarafı babasıyla ilişkili taciz olayına bağlanacak. bu kadar sert durması kala ile olan sahnelerini daha romantik hale getiriyor bence. felix ile tanışma hikayeleri ve arkadaşlığının temelini anlatıldığı saheneler çok güzeldi.

sun : koreli kahramanımız ve dizinin dövüş ustası. en çok kıç kurtaran kahraman, hapiste olmasından dolayı boş vakti çok ve her ihtiyacı olana koşabilecek konsantrasyonu var. dövüş kareografileri oldukça doyurucu ve eğlenceli. afrika'daki super power suç örgütü ile yaptığı ve hapishane bahçesinde ki kavgalar çok güzel çekilmişti.

capheus : dizi de en çok * kıçı kurtarılan karakter ve hikayenin afrika ayağı. çocukluğuyla ilgili hikayeler ve nairobi'ye ait sokak görüntüleri ile izlemesi ilginç olan bir karakter. optimist ve çocuk gibi davranan küme elemanı. ikinci sezonda değişmesi kötü oldu.

lito: dizinin yalan makinesi, drama queen'i ve ideal aşığı. aşk acısını somutlaştırdığı bölüm hem dramatik hem de komikti. 8 ağustos'ta doğmak zorunda olmasaydı kesin balık burcu olurdu. maskulen tavır ve görüntüsünün altında bambi kalpli er kişisi. sun'ın regl duygu ve sancılarını çektiği sahneler de eğlenceliydi. hernando ile çok yakışıyorlar ve aralarındaki kimya olağanüstü.

will & riley : gerçek hayatta karşılaştıkları sahne o kadar güzel çekilmişti ki bu yaşta beni ağlatmayı başardılar. şimdilik gördüğümüz kadarı ile çocukluk zamanlarında da başka duyusallar ile iletişime geçen iki karakter sadece bu ikisi. kümenin tek doğum yapan insanı olarak sanırım, herkesin duygusal olarak en bağlı olduğu kişi riley. kümenin anaç tarafını temsil ediyor bence. arka plandaki hikayesi de bir o kadar acıklı. will'in whispers ile göz göze gelmesi ne kadar içimizi burksa da izlemekten keyif aldığım iki karakter.


aslında aklımdaki hiç bir şeyi yazmamış gibi hissediyorum. belki editlerim daha sonra *
sun ablamız favorimdir parti kursun oy verelim, ülke kursun göç edelim.
2. sezon onayı sonunda gelen über dizi.
bu yaz netflix'de yayınlanmaya başlayan ve matrix, cloud atlas, jupiter ascending* gibi yapımların yaratıcısı olan wachowski kardeşler* tarafından yapılan bilim-kurgu dizisi. dünyanın 8 farklı yerinde, 8 insan, bir şekilde, birbirleriyle bağlantı kurabiliyorlar. onların tecrübelerini, deneyimlerini kendilerine uygulayabiliyorlar. amerikalı polis, izlandalı dj, alman hırsız, hindistanlı evleneceği adama aşık olmayan dindar bir kız*, koreli bir iş kadını, kenyalı otobüs şoförü, san franciscolu lez aktivist*, meksikalı gey oyuncu.

netflix her zamanki gibi bütün sezonu tamamen yayınlamıştır ve baya bi kitlesi oluşmuştur dizinin. tabi bunda seksin ,cüretkarlık kelimesini kullanmanın yetersiz olduğu sahnelerle, gösterilmesinin etkisi var.

ilginç olansa karakterlerinin hepsinin ingilizce konuşması. sanırım dünyanın en obez ve tembel ülkesi olan amerika'nın, yorulmaması için yapılmış bir şeydir.

çok şükür çağrılar yanıt buldu, sökükleri dikmek üzere 2 saatlik bir finalle geri dönüyor!
https://twitter.com/sense8/status/880495...
şimdiye kadar izlediğim en mükemmel dizilerden birtanesi.oyuncular,görsel çekimler,konusu her şeyi ile mükemmel.ölümü,doğumu,seksi,şiddeti olağan üstü bir şekilde sahnelere yansıtıyorlar.
inşallah ikinci sezon onayı alırdı izlerik doyasıya.
lito'ya sağlı sollu yürürüm, o derece. izlanda manzaraları ile nefes kesen, konusu ile kendini içine çeken, biraz yavaş ilerlemesine rağmen birçok kültürü içinde başarıyla barındıran ve buram buram eşcinsellik kokan harika bir dizi. tek kötü yanı ikinci sezonu için seneye kadar beklemek zorunda olmamız.
jenerikten tutun final bölümlerindeki izlanda sahneleriyle bünyede taşı toprağı sikme hissi yaratan dizi. favori karakterim tabii ki riley.

orgy sahnesine aşığım;
geçen sezon haziran'da çıktığından, temmuz'a gelmemize rağmen yeni sezonu yayınlanmadığından 12 bölümlük lito zevkimden mahrum kalmaktan ne yapacağımı şaşırmışken yeni sezonun aralık'ta(evet yılın 12. ayı) yayınlanacağını görmemle beni yoğun bir elem ve kedere sürükleyen dizi. abv wachowskiler.
ilk bölümde karmakarışık bir olay örgüsü vardı, sahiden de 2. bölümün ortalarından sonra kurgu daha belirginleşmeye; dizi daha izlenebilir hal almaya, heyecan vermeye başladı. jonas'ın, will ve nomi ile olan sahneleri müthişti. will'e ayrı kanım ısındı zaten. nomi'nin yürüyüşle ilgili açıklamaları etkileyiciydi. sun bak ve capheus, biraz arka planda kaldı ama mutlaka ilerleyen bölümlerle faal olacaklardır. yeni sezona kadar kalan bölümleri izleyip yetişmiş olacağım dizi.

düzenleme: bir zahmet yetişeyim, ta aralık'ta başlayacakmış. *
ilk sezonunu bitirdiğim dizidir.

-1. sezon olmasına rağmen çok çok fazla bilinmez var.
-çoğu seks sahneleri sanki boşluğu doldurmak için çekilmiş gibiydi. seks sahnelerinde cidden sıkıldım. çok yersizdi. ama hepsinin seviştiği yer iyiydi, o mantıklıydı bak.
-ilk 5-6 bölüm çoğunlukla 3 kişi etrafında döndü. riley, will ve sun. afrikalı çocuk, hintli kadın, trans aktivist, alman hırsız ve gey oyuncuya pek yer verilmedi. öyle "bakın bunlar da var ha" diye gösterildi.
-trans aktivist 'hacker'ın ve gey oyuncu'nun bolca seks sahnesi vardı. eşcinsel olmayanların yoktu nedense. sanki göze sokmak için yapmışlar.
-hindistan'daki din çatışmalarına fazla yer verilmedi.

bunlar dışında gerçekten adam akıllı bir dizi. 10/10.
netflix'in iptal ettiği dizi. bir kalemiz daha düştü.
öncelikle dizinin bitmesinde emeği geçen herkesin allah belasını versin
diziye geçecek olursak başlayın ama benim yaptığım hatayı yapıp bir çırpıda bitirmeyin derim acısı sonradan çıkıyor, bilim kurgu sevmediğim halde taptığım bir dizi oldu kendisi
bu arada riley(tuppence middleton) karakterinin the imitation game filminde adını hatırlayamadığım benedict abimizin evlenme teklifi ettiği hanım olduğunu öğrenince afalladım izlediyseniz aklınızda bulunsun.
ikinci bir bu arada ise yine dizideki wolfgang (max riemelt)' in freier fall filminde oynadığı başrol
özel final bölümü 8 haziran’da netflix’te yayınlanacak.

muhteşem bir final bölümü ile maalesef yayını sona eren, grubun 9. su gibi hisseden herkesi çok üzen ve masal gibi biten son yılların en iyi dizilerinden biri.

final bölümü resmen klişeler içinde tüm klişelerinizi yıkmaya geldik der gibiydi.

wachowski'lerin bana düzgün bir sezon vermezseniz; hayranlar için masal gibi bir final yaparım demesi gibiydi.

daha önce de yazdığım gibi, film asla klişelerden kaçmayan tam aksine onları kucaklayan ve yer yer b filmi havası estiren sahneler ile dolu ve bu dizinin kalitesini düşürmek bir yana bilakis dizinin kült olarak anılmasına katkıda bile bulunuyor diyebiliriz.

ama bir farkla...

bu dizi aynı zamanda alışagelmiş, toplumun öğrettiklerinin her zaman hissettiklerimiz olmadığını, klişe olan herşeyi paramparça ederek söylüyor.

lezbiyen trans bir kadın, 3 babalı çocuklar, aşık oldukları insanlar ile bağlanan başka insanlar... dünyada aşkın tarifini erkek ile kadın arasında indirgeyenlerin beyninde büyük boşluklar oluşturacak daha bir çok şey. işte bu nedenle klişeleri yıkıp geçiyor bir yandan da.

bu bölüm tamamen fanlar içindi çok belli ki. ve bu diziyi neden çok sevdiğimizin özeti oldu bu iki buçuk saatlik bölüm.

sadece sense8'i sevenlere değil wachowskilerin filmografisini sevenler için tatlı bir sürpriz olarak, kendi filmlerine ve ilgilendikleri şeylere de de göndermeleri ile dolu, alt metini bol bir yapım.

aksiyon konusunda tartışmasız yetenekleri ile yapımın temposunun oldukça yüksek olması bir çok aksiyon severin de takdirini toplayacaktır diye düşünüyorum. aynı zamanda utangaç bir yapım değil sense8. çıplaklık ve sex sahneleri daha önce de konuşuldu, farklıydı ama final için çok güzel, estetik ve özgün bir ssekans eklemeyi de başarmışlar.

her zaman güzel hatırlanacak bende sense8.

http://ayisozluk.com/sense8.html?entry_i...
birinci sezon için yazmış olduğum yazıyı da eklemek istedim, 2 koca sezon ve bir final bölümü boyunca aynı hissi koruyabilmiş olmaları ne kadar da güzel.
evet izledim sonunda son bölümü. bir sürü saçmalık doluydu. çok da siklememişler bence son bölümü. öylesine yapalım da kurtulalım dercesine çekilmiş bazı sahneler. o kadar kurşun yağıyor meydanda ama bir allahın kuluna isabet etmiyor. saçmalığın daniskası. amaannn bu da bitti sonunda.