intihar etmek

hayat, istediğin zaman onu bitirme imkanına sahip olduğunu bilerek daha rahat yaşanabiliyor.
acıdan ya da umutsuzluktan bağımsız olarak da gerçekleşebilen de bir eylem, ama çoğu intihar, birisinin dikkatini çekebilmek umuduyla yapılan başarısız bir iletişim denemesi.
pek azı, ne not ne de başka bir şey bırakarak intihar edebilir. gerçekten intihar etmek isteyen kişiler, yani var olmamanın var olmaktan daha iyi olduğunu düşünenler, kendi güçleriyle çözemeyecekleri, kurtulması imkansız bir durumdan muzdariptirler büyük ihtimal, kalan muhtemel otuz-kırk-elli yılı bu şekilde geçirme fikrine bile dayanamamaktadırlar.

mesela içinde yaşadığı toplumun hayat algısından görüşlerinden, ruh halinden farklı karakterde bir insan diğer insanlar hiç fark etmeden kendi içinde cehennemi yaşıyor olabilir, ve eğer bir kaçma, ne bileyim başka bir ülkeye, başka bir sosyal ortama falan girmeye gücü yoksa, ya da kendi kendini kandırmayı başaramıyorsa sırf yaşamak kutsaldır deniliyor diye kalan ömrünü o sıkıntı içinde geçirmemeye karar verebilir. bir kişinin ulaşabileceği uç bireysellik noktasıdır, kararı verdikten sonra yapıp yapmaması bir şeyi değiştirmez.

suç unsuru içeriyorsa diye yazayım da günah benden gitsin;

intihar etmek vücudunuzda ciddi hasarlara yol açabilir!
gecenin öteki yüzü deyu bir film var. zuhal olcay (ki türkiye'nin en "klas" kadınlarından biridir) ve müşfik kenter (ki türkiye'nin en iyi tiyatrocularından biridir) oynuyor filmde. işte, işbu filmin öyle bir sekansı vardır ki; midenize yumruklar atar, suratınıza osmanlı tokatları çarpar, silkeler sizi bir güzel.



müşfik kenter: ateşin var mı? sigara içmez misin?... allah bilir rakı da içmezsin... konuşmasını da bilmezsin, di mi? sen kuşları da sevmezsin; çiçekleri de. söyle. öyle di mi? çocukları... (parmaklarını şıklatıyor) canın çekmez mi hiç keyfetmeyi? parayı sever misin, parayı? onu da mı? erkeklerden nefret ediyorsun, ha! eee sana da bu yakışır....
at kendini denize! ne duruyorsun? "boşuna bu dünya" de be! benim yarı yaşım kadar bile yoksun. güzelmişsin de. derdin mi çok? ha? benden de mi çok? at kendini şurdan denize. seni o paklar!
(müşfik kenter bir sigara götürür dudaklarının arasına. zuhal olcay yakıverir çakmağıyla. ve devam eder müşfik kenter baba)
madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta?... hadi koş, hayata! hey bre, karacaahmet, kara mezarlık! sana gelmiyorum işte! var mı bi' dicen? yorgo'nun meyhanesi'ne gidiyorum. daha çoook beklersin, çok!


demem o ki;
aklının, ruhunun ucu bucağından "intihar" nam kelimenin tek bir harfi bile geçen bir ademoğlu adem'e, havvakızı havva'ya bu sekansı izlettireceksin. bak, nasıl koşmaya başlayacak hayata!
meyilli olduğumdan değil ama bir kenarda böyle bir alternatifin olması, sanki olmamasından daha iyiymiş gibi gelir. yemeklerini beğenmediğiniz bir sofradan ayrılırsınız. sizi sarmayan bir mekanı terkedersiniz. artık onaylamadığınız bir arkadaşlığı, dostluğu, ilişkiyi bitirirsiniz. sevmediğiniz bir işten istifa edersiniz. huzurlu olmadığınız bir evden, bir mahalleden taşınırsınız... bazıları da, hayat onlar için katlanılmaz bir hal aldığında çekip giderler. böyle bir şeydir bu... istediğiniz kadar, dini, felsefi, politik boyutlarını tartışın... tamamiyle kişisel bir hesaplaşma biçimidir bu hayatla. bakın, korkakça, kalleşçe yada kahramanca demiyorum. ama güzel bir hayat kuramadık.. insani bir hayat kuramadık... yaşanılır bir dünya kuramadık... olsa olsa, her gün yeniden kurulup bozulan, toz duman içinde bir köle pazarıdır yarattığımız uygarlık... köle tüccarlarının ve kölelerin dünyası... değiştirilebilmesi için kahramanlara ihtiyacı olan zavallı bir dünya. ve siz, buna katlanamayan insanların çekip gitmesine korkaklık diyemessiniz... siz kimseyi, niye kahraman olmaya çalışmadı diye suçlayamazsınız...
uzaklarda mutlu olma fikrinden doğar. bazen o kadar uzaklara gidebilmenin tek imkanıdır, ruhun bedenden ayrılması.
yavuz çetin, sylvia plath, nilgün marmara, kaan ince, ernest hemingway, malcolm lowry, cesare pavese..

intihar etmek neye ve kime göre yanlış ? sorusunu sordurtur bu insanlar.
çok sevdiğim birinin, hüzünlü bir eylül sabahında, umutsuzluk sahilinden binip gittiği gemi.. bilirim bir daha geri dönmez o sahilden giden gemiler.. ama yinede, ismail abi gibi el sallarım zaman zaman, belki beni görür umuduyla, gittiği yerden... kim bilir....
asil duyguların hareketi . intihar etmek değil de intihar edebilmek . dünyaya kendi iradesiyle gelmeyen bireyin iradesiyle gitmesi durumu . toprağını sevmeyen çiçeğin kendini topraktan koparması gibi .
aklıma sherlock dizisinden şu replikleri getiren başlık, aynen aktarıyorum;

''kendi canını almak, ilginç bir dışavurum.
kimin elinden peki?
bittiğinde, özleyecek olan sen değilsin.
kendi ölümün, geri kalan herkesin başına gelen bir şeydir.
hayatın sana ait değil, ellerini onun üzerinden çek.''

katılmama rağmen bu kafada olan birine bu sözlerin çok beylik laflar olarak görüneceğine eminim. intihar girişiminde bulunan biri olarak (amacım asla ölmek değil, ilgi çekmekti) iki tarafı da anlıyorum.
aniden birden bire oluşan bir fikir verilen bir karar değil zamanla olan olaylar zincirinin insanı hep kötü yönde etkilemesiyle veya insanın olaylardan hep negatif sonuçlar çıkarmasıyla oluşur artık bu olaylar vesaire çaydanlığın çıkmayan lekeleri gibi insanda bir leke olur insan da onu temizleyemeceğini bildiği için tek çare çaydanlığı atmaktır diyerekten intihar eder.
oyle bir istiyorum ki olmeyi kurtulmak falan istiyorum ötenazi hakkim olsa kullancam o derece
fiziksel olanında ya kalırsın ya gidersin ya gidersin ama manevi olarak bunu yaparsanız tek bir seçenek var o da arada kalmak, nerede olduğunu bilmemek, farkında olmadan nefes alıp vermek belki yemek yemek, yürümek, sevmek. gerçekliğe yakın aynı zamanda bir o kadar uzak yaşamak ya da yaşadığının sanılması, gören gözlerin objektif bir hal alması belki tanrılaşmak...
eşcinsel temalı filmlerin maalesef "şaşırtmayan" sonudur
cesar mendoza'ya ait acı çekene saygı şiirinde çok güzel işlenmiştir.

tanrı'yla aynı fikirde değilim
intihar edenlerin
cehenneme gideceği konusunda.
kainatın yaratılışına
katılmaktan bıktığında ruhum,
intihar edeceğim ben de
denenmemiş bir yolla.

nerdeyse bütün akıllı kalpler
intihar edip siktir çekmiş yeryüzüne.

ben ateist değilim, babasıymış gibi
tanrı'ya küsen bir çocuğum.
eğer tanrı intihar edenleri ve nietzsche'yi
cehenneme gönderirse
cehennemde yanmayı tercih ederim ben de,
tanrı dürüstlüğü sever.

tanrı'nın hayal gücünü beğenmiyorum.

ben tanrı olsam
peygamberler göndermez
direkt konuşurdum insanlarla.

ben tanrı olsam
hitler'i iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım,
yahut yetenekli bir yazar yapardım onu.
içindeki kötülüğü insanlara değil
tuvallere boşaltırdı

ben tanrı olsam
devletler yok olur
gül kokulu bireyler var olurdu sadece,
atlar çılgın zamanlar koşardı.

ben tanrı olsam
düşünce gücüyle herkesin
istediği karakter olmasını sağlardım,
dünya bir şiirin
yaratılım sürecine dönüşürdü böylece.

ben tanrı olsam intihar ederdim
insanlarla birlikte
acı çekmeyi öğrenemediğim için.
sonsuzluğa atılacak adımı yanlış yoldan gerçekleştirmektir.
gözün karardığı, insanın artık geride kalan hiçbir sevdiğini umursamayacak kadar hayatın canına tak dediği noktada kendi canını aldığı, bir yandan cesur bir yandan bencil girişim. insan o son noktaya nasıl varır, nasıl gözü kararmaktır ki geride kalan hiçbir şey ve hiç kimse artık önemli olmaz, kaybının sevdikleri yıkacağını bile bile. aşk için intihar edenlere ayrıca acırım, sen kendini öldürürsün, o üç gün yasını tutar sen toprak altında çürürken o yoluna devam eder. intihar benim için hep bi muamma olacak. bir lise arkadaşım odun sevgilisinden ve ailesinden kaçmak için kendini asmayı seçti, bir de beni çok etkileyen bir intihar videosu vardı geçen sene, mehmet pişkin adlı son derece pozitif görünen, iyi bir işi, ailesi, arkadaşları olan, seven ve sevilen, popüler bir adam * 13 dakikalık bir intihar videosu çektikten sonra intihar edip kendini öldürdü. o video beni hep etkilemiştir. bir de geçtiğimiz aylarda serkan büyükavşar adlı tatlılar tatlısı bir kardeşimiz, geyliğinden dolayı annesinin davranışlarına dayanamayıp kendini öldürdü uzun bir mektup bırakarak geride. gene geçen sene travesti öykü, gözyaşları içinde köpeğini annesine emanet ederek köprüden attı kendini. bunların ortak noktası bu hayatın onlara çok fazla gelmesiydi ve umarım bu hayatta bulamadıkları huzuru diğer tarafta bulurlar. intihar edenlerin sonu cehennem deseler de umarım bu insanlar için bir kıyak yapılır.
ileri yaslardakiler icin destekledigim eylem. insan 35'ten sonra dusmeye basliyor. 50-70 dusus hizlaniyor. 70-80 arasi bireyler hayat kalitesinden kaybediyor. 80 sonrasi ise hayattan zevk almak neredeyse olanaksiz 90 ve ustu ise kucuk bir azinlik disinda yardim alamadan yasayamayacak hale geliyor. eger herhangi bir nedenden daha once gitmezsem, 70 civari, 3 asagi bes yukari bir yasta, hayat kalitemi kaybetme oranina bagli olarak gerceklestirecegim eylem.
insanın tutunacak tüm dalları kırıldığında düşmemek için kendini zorlaması anlamsız. düşmek sadece bir süre acı verir, bu acıdan korkan kişinin aklına düştükten sonra kollarının rahatlayacağı gelmez çoğu zaman.
insanların ömürlerinin uzamasına neden olan karar. çıkış kapısını görmek insanın daha dirayetli olmasını sağlar. işler kötü mü gidiyor, olsun siz nasıl olsa intihar edeceksiniz. ancak bir kere intihar etme alternaifini prensipte kabul ettiğinizde, araya sürekli işler girmeye başlar. "şu iş bitsin sonra intihar ederim, bunu da yapayım sonra intihar ederim" şeklini alır hayat. bir de bakarsınız ki 70 yaşınızı devirmişsiniz. ama intihara prensip olarak şiddetle karşı iseniz, ilk depresyonda kendinizi kucağında bulursunuz.
allah o duruma düşürmesin dedirten durumdur.
  • /
  • 2