baba

burjuva, ailenin reisi. çocukların sömürülmesinde annenin ortağı. kızının patronu. onu iyi bir fiyata satmak veya başka biriyle yatıp hamile kalmasını ister ya da ihtiyaç duyar. augusto boel böyle yapıyor babanın tanımını. hay ağzını öpiym kız aguş!
genellikle sinirli bir profilin altındaki yumuşak bir kalbe sahip olan kişi. evin direği, olmazsa olmazı.
hele bunlar yaşlanınca 5 yaşında oğlan cocuguna donerler. tatlı, sevilesi şeylerdir.
hayatımda bana en fazla destek olmuş kişidir muhtemelen. tamam anne candır illaki ama anne duygularını belli eder, yeri gelir ağlar yeri gelir sarılır ama baba bunu göstere göstere yapamaz. 14 yaşımdan beri batmadığım bok kalmadığı halde her zaman bana destek olmuştur çaktırmadan, gösteremeden. hiçbirşey yokmuş gibi davransada yeri gelir bazen rakı içerken akar yaşlar gözlerinden. artık yaşlanmıştır lakin inceden, ufak tefek hastalıklar başlamıştır, eve girip uzandığını görmek varya hastalıktan dolayı sözlük, işte o an insan acizliği görür. ben gençtim, vardı her derdimin bi çözümü. ama artık o yaşlıdır ve yapıcak bir şey yoktur, senin her derdine çözüm bulan o adam için hiçbirşey yapamazsın. dertlenirsin, benim verdiğim sıkıntılar yüüzünden çıktı bu hastalıklar dersin. yatarken sorarsın ''baba, iyi misin?'' diye, ''iyiyim oğlum geçer birazdan'' der. ve senin sıkıntıların yüzünden o hasta düştüğü yatağında yaptıkları boşa gitmesin diye ''iyi o zaman babam ben ben bi duşa giriyorum'' diyip uzaklaşırsın güümseyerek salondan, duşa girceğin filan yoktur, sadece ağladığını görmesin daha da acı cekmesin diye döner arkanı gidersin.
annenin kocası, babaannenin ve dedenin oğlu, ataerkil sistemde ailenin lideri erkek birey.
benim için, hiçbir işe yaramayan, pasif, beceriksiz, tembel bir insan. keşke küçükken akıllı olsaydım da buna güvenmeseydim. o zaman her şey çok güzel olurdu.
zaman zaman "korkak" olandır.
yarın ölmesini isteyeceğim tek kişi.
halat volta etmek için ağaç veya metalden yapılmış silindirik biçimde güverte veya rıhtıma bağlanmış bir eleman.
uzun uzun dizine yattım bugün. beni sevsene dedim, sesi titredi. çok dalgın ve çok üzgün kardeşlerinin ölümü ardından. evde hava hep soğuk uzun süredir. hoşuna gitti onunla bu yakınlaşmam. annemden bu anın fotoğrafını çekmesini istedim. o kadar kötü ki, üçümüz de evde yarın yokmuş gibi yaşıyoruz. üzerine yemeden içmeden kesilmem geldi, şimdi hep bir daha üzgün, hep beni kontrol etme derdinde. var olsun. başımda olsun.
kaybedilince değeri anlaşılan birey.
  • /
  • 3