antalya

menderes türel döneminde çok hızlı ve modern gelişme gösteren şehir.... *

yazları kalabalıkta sıkıldığım, kışları yazlarını özlediğim her türlü sebze ve meyveden reçel yapılan narenciye şehrimiz...
uzun süreden sonra, ilk kez kar yağan şehir. gerçi yüksek yerlere yağdı ama olsun. bu da hayattaki ilk kardanadamım(ız).

on yedi gün sonra tatil için geri zaman saydığım şehir.
rusların mesken tuttukları güzel şehrimiz.
bir çok kişi banal ve basit bulur ama antalya benim hayalimdeki şehirdir. los angeles yada montreal değil. baya antalya. on sekiz yaşımda gittiğimde gün batımında o kipkirmizi daglar, akdeniz'in coşkusu, sehri ile burada yasamak istiyorum demistim. birgun belki olur.
içinde kaldığımızdan sövsek de saysak da ayrı düşer düşmez özlediğimiz şehirdir. tabi temmuz ve ağustos hariç. kışları ise ayrı güzel denebilir, hem ekstrem soğuğu yoktur hem de kimi lokasyonlarda portakal ve turunç kokan sokaklar sizi karşılar. merkezden ayrı olarak sahil kenarında insanların ölmeye geldiği şirin ilçeler de mevcuttur.
türkiye'de gerçekten yaşanabilir nadir şehirlerden biri.
memleket olduğu için her yaz istemeye istemeye de olsa gittiğim şehir. güzel aslında, ama ben travmatik anılarla ilişkilendirdiğim için biraz kırgınım kendisine.

ama yazın gidilmez kesinlikle. ya nisan - mayıs ya da ekim - kasım'da gidilip gezilmeli.
özlediğim.
burnumda tüten.
türkiye'nin yıkılmaz kalesi olan şehirdir.
atın üstüme antalya toprağı. yaz gelmeli hemen abi.
bir hafta kafa dinlemek için çok güzel bir şehir. ayrıca, yanılmıyorsam, kale içinde nazım hikmet kültür merkezi adında gay friendly bir mekan var. o dönem takıldığım çocukla rahatça el ele tutuşup öpüşüyorduk.
o kadar şehir gezdim ulaşımı bu kadar kötü başka bir şehir görmedim!
iyice bokunun çıktığı yer. nerede çokluk, orada bokluk diye boşuna dememişler. biz çocukken burada dereler büyük bir hızla akardı, sahil kenarları düzgün insanlarla doluydu ve sahiller o kadar kalabalık değildi. mahallede oturanlar hep elit insanlardı. çoğu yurtdışı görmüş kişilerdi mesela. çok az kişi vardı ama yeterliydi bu kişiler. şimdiki gibi köylü ve rus dolu değildi. sahil kenarlarında hep müzik çalardı, insanlar sahil kenarlarındaki büfelerde oturup eğlenirlerdi canlı müziklerle. her yıl ağustos'ta karnaval yapılırdı. renkli renkli araçlara, ilginç elbiseli insanlar binerdi, ilerlerdik falan. sonra festivalin bitiş yerinde bir konser olurdu. festivallerde ilginç şeyler atarlardı araçlardan. benim en sevdiğim nesne fosforlu çubuktu. ışığı ertesi gün bitiyordu ama olsun. bir de atılan naneli şekerleri ve ilginç bardak altlıklarını severdim. okul hayatım çok renkliydi, sürekli arkadaşlarla inip voleyboldan tut, rpg'sine kadar oynardık. sonra evime dönüp playstation'ı oynamaya başlardım. grafikleri kötüydü ama önemli değil, mutluydum nasıl olsa. yaşamdaki beklentilerimin hepsi karşımdaydı. ama şimdi öyle değil. dereleri kuruttular, o çok sevdiğim ağaçlık alanı yakında yıkacaklar biliyorum. o güzel çam ağaçlarını kesip, yerine cami diktiler. şimdi çam ağaçlarının rahatlatıcı esintileri yerine rahatsız edici ezan sesini duyuyorum. eskiden boş arazilere oturup piknik yapardık. böceklerle iç içeydik ama hiçbir zarar gelmiyordu onlardan bize. şimdi o boş arazilere ev yaptılar. evlerde kimse oturmuyor. birkaç rus oturuyor oturuyorsa, onlar da ahlaksız zaten. şimdi deniz kenarındaki büfeleri yıktılar. artık hiçbir şarkı çalmıyor. kimse eğlenmiyor. insanlar sahile içmeye geliyor sadece. şimdi insan daha çok ama eskisi gibi ilginç insanlar yok. sahil kenarları 15 kişilik geniş ailelerden oluşuyor. hepsi çay demlemeye geliyor. çok sıkıcı. genç nüfus ve avrupalı turist eskisi kadar yok. şimdi festival yerine belediye başkanı, kutlu doğum haftası şenliği yapıyor. şu an yaşamımdan pek bir beklentim olmayabilir, ağaçlar kesilebilir, dereler kuruyabilir. ama her zaman ben antalya'yı içimde tutacağım. nereye gidersem gideyim, antalya'nın o eski barışçıl, o değerli topraklarını içimde taşıyacağım.
ergenliğini insan burada geçirmişse kaleiçinde daha öğlen 2 de sarhoş olup rockbull tuvaletinde ayılmaya çalışmışlığı ve kaleiçinden çıkamamışlığı, antalya lisesinin yan sokağındaki takıcılardan siyah kolyeler alıp ışıklar caddesinde boş boş tüm gün dolandığı olmuştur, olmalıdır
illaki gidilecekse nisan-mayis veyuhut eylul-ekim aylarinin tercih edilmesi gereken. yaz sezonunda ise havasi sauna denizi hamam suyundan farksiz oldugundan sadece bir pestemal ile gezmek gerekir
torosların eteklerinde kocaman bir doğa harikası.yeşil,mavi ve gökkuşağının tüm renklerini görebileceğiniz güzelim şehir.* alanya,side,konyaaltı plajı,tarihi mekanlar,mitolojiden fırlamış gibi duran beldeler...yaşamayı istediğim şehirlerden biri bakalım zaman ne gösterecek.
bana sorarsanız yazın çekilir çile değildir
her klasik istanbullu gibi birgün yerleşmek planları yaptığım şehir.
dünya’nın gözdesi olabilecek potansiyele sahipken antalya olarak kalan güzide şehrimizdir. “şüphesiz ki antalya dünya’nın en güzel yeridir” demiş atamız. çok haklıymış ama bu şehre de ihanet edilmiş maalesef. güzel bir şehir planlaması ile barcelona’dan hiçbir farkı olmayacağını net olarak söyleyebilirim. bu şehir planlaması elbette nüfus planlaması ve mimari detaylar da gözetilerek yıllar önce yapılması gerekirdi. geniş kumsallar, dağlar, ormanlar, şelaleler, antik kalıntılar sıcak iklim ile belki de barcelona’dan bile daha fazlasını vaadeden bir şehir aslında. lakin elimizdeki antalya’da düzensiz göç, çarpık kentleşme ve günden güne artan suç oranı mevcut.
  • /
  • 2