ayı sözlük itiraf

  • /
  • 181
2 saat sonra bir iş görüşmem var. fransız firması ve iş yurtdışında. belki yurtdışına taşınıcam ve hayatım komple değişecek ama ben yarın a101 e gelecek tost makinesi için daha heyecanlıyım. acaba sabah kapıda sıra olacak mı teyzeleri yenip alabilecek miyim. belki de sıra olmaz bilmiyorum ama içim içime sığmıyor.
şimdiye kadar hiçbir aktife kendimi tam anlamıyla teslim edemedim. erkeklere olan güvensizliğimden midir, cazgırlıktan mıdır, kendimi bir türlü tam kabullenmemekten midir, dışarıda bir sürü maskeyle dolaştıktan sonra evde bile onlardan azade çırılçıplak olamamaktan mıdır bilmem. aktifin ipleri eline almasına izin vermedim hiç, böyle bir anda şimşek çakar gibi adamın altında çaresiz olduğumu hisseder hemen üstüne çıkardım. en azılı aktifler bile sikiş sonrası "sen sikilmedin ben götlendim" derdi, haklıydılar. sekste en çok yorulan hep ben olurdum. aktifken de böyle, altıma yatan her pasifi pasif kelimesinin hakkını verdirecek şekilde becerdim. ama tükendim sözlük, gerçekten tam teslim sevişeceğim birini arıyorum, yatakta kan verirmiş gibi yatan kezban türk kızı olmak istiyorum, bulabilir miyim bilmiyorum ama deli gibi istiyorum. bacaklarımı kocamın gövdesine sarmak ve hazdan gözlerimi kapatıp onun boynuna gömülmek istiyorum. sonra amı döllensin diye dümdüz yatan kadınlar gibi hiç kalkmadan öylece tavanı izlemek istiyorum. çok mu şey istiyorum?
kitaplarda akıcı geçen cümlelerin arasında verilmiş dip notlar gibi hissediyorum kendimi, ara ara hayatın değerli olduğunu hatırlatmak için aralara serpiştirilmiş, okuyucuyu bir an olsun hayatın akışından çevirip aşağıya merakla bakmaya, beni görmeye iten dip not işaretleri. aşağıda ne yazdığını ben bilemem minik, ona yüklediğin anlam sadece seninle vardır.

ben coşkun cümlelerinin arasındaki kesintili bir dip not olarak kalacağım hayatında. devam ettikçe sen ara ara dikkatini dağıtarak bana bakmak zorunda kalacaksın. ne yapalım kitap yazacak kadar, okunacak kadar dolu dizgin bir yaşamım olmadığı için kendimi suçlayamam ki.

sana hayatı keyifle okumanı dilemekten başka bir temenni sunamıyorum.

ön sözünden son cümlesine kadar huzur dolu olsun kitabın. ben sekteye uğratan dip notların olmaya razıyım.
30 yaşın altındakiler artık ilgimi çekmiyor. 30 yaş üstü candır kandır benim için
#431956 bu itiraf değil algı yönetimi. bu yazar oldukça yakışıklı bir kardeşimiz ama böyle kendini çirkin gibi lanse ediyor ki buluştuğunuzda aa hani çirkindi lan bu diye şaşırıp etkilenin. manipülasyona dikkat çekmek istedim ki kimse tuzağına düşmesin.
hayatımdaki insandan (hetero) gizli, yakın bir erkek arkadaşım formatında görüşüp gizli gizli sevişeceğim pasif arkadaş istiyorum. fantezi konusunda zirveye çıkıp hazzı sonuna kadar yaşamak istiyorum. ah bu izmir’de de bulamadım
biraz sarhoşluğun biraz kalp kırıklığının e tabi biraz da 6 saatlik motorumla yaptığım yolculuğun verdiği yetkiye dayanarak çok pis götümü başımı dağıttığımı artık toparlayacak bir şey kalmadığını söyleyebilirim!


uyuyun annecim sonra sabah kalkamıyonuz!
belki de hiç konuşmadan yanına gidip, sevişip, dönebileceğim, onu mutlu edip çıkıp gideceğim birini istediğimi itiraf etmek istiyorum.
uzun soluklu bir ilişkiden iki ay önce çıktım. ayrılırken uzun süre ilişki istemiyorum, aman aman diyordum ama şu an öyle garip bir ruh halindeyim ki anlatamam. biriyle seviştiğimde ten uyumu varsa direkt yükseliyorum adama. tek gecelik olduğunu bile bile. bir kaç gün sadece o adam aklımda oluyor. sonra geçiyor, biriyle daha takılıyorum ve şak! ona da aynı hisler. kısır bir döngü gibi. artık biriyle yatmaktan korkar oldum.
sarışın ve fit erkek seviyorum.
en son böyle biriyle beraber olduğumda neredeyse yatağa yapacaktım.
çok büyüktü.
tüp mide olup tekrar kilo aldım. bırakın kendimi s/kicem, bırakınn
ayda, 2 ayda bir de olsa iki satır 'uygun musun' mesajı alıp, gidip neredeyse hiç konuşmadan fb ile buluşup hayata devam etmek hoşuma gidiyor
burada ne kadar aksi bir tablo çizsem de içten içe tek eşliliğe çok önem veren biriyim. biriyle 50 60 yıl birlikte geçirme fikri bana zor ve korkutucu gelmiyor. dalga geçtiğim gelenekselciler kadar evkuşuyum. dubleks, bahçeli kedi dolu bir ev hayalim var. kitaplarımızı dvd'lerimizi biblolarımızı birleştireceğimiz koca vitrinler, ortasında ada olan ocağında yemek pişen bir mutfak, geniş bir küvet... çok değil bunlar ama bizim gibiler için bir hayalden öteye gidemiyor. keşke çok daha farklı olabilseydi her şey. sevdiğim adamla mülteci yetim bir çocuğa aile olmak isterdim mesela. ya da engelli hayvanlara yuva olabilmeyi. ama biliyorum ki bunları hayal etmek zarardan başka bir şey vermez çünkü asla gerçek olamayacaklar. heterolardan nefret etsem de tüm bunlara rahatlıkla erişebilmeleri stabil bir hayat kurabilmelerine özeniyor hatta kıskanıyorum.
çocukken gittiğim düğün salonlarında gelin-damat salona gelirken kamerayı projeksiyonla duvara yansıtırlardı. arabanın gelişi, arabadan inişleri ve salona girişleri. o arabadan hep iki erkeğin çıkmasını beklediğimi hatırlıyorum. salona girecekler ve dans edeceklerdi. tabii ki böyle bir şey hiç olmadı. şimdi boktan uygulamalardan birine adını sormaya kendimi tanıtmaya bile korktuğum bu ülkede böyle yaşamaktan çok yoruldum.
4 sene önce kayıt olmuşum buraya. enteresan bir şekilde bugün aklıma geldi girip bakayım dedim nick ve şifreyi tek attım. nasıl unutmamışım hayret ettim kendime.
mesaj kutuma baktım o da boş ?
sahi niye geldim lan ben buraya 4 sene önce ?
yaş 23, ergenlik yıllarındaki gibi şımarıklık lüksüne sahip değilim. gerçi kendimi hiç olmadığı kadar anlamam o yıllara denk geldi, haliyle bunun sinirinden bahsetmeye gerek yok. ama insan sonra sonra anlıyor, asıl mesele kendimi tam olarak kabullenemememmiş, kendi içinde cebelleşen birinin dışarıdan görünen hali yani. bir noktada bunu da aştım sanırım, ama kayıp giden senelerin bir daha gelme olanağı yok, bir insanın her şeyin yeni yeni farkına vardığı, ve pek çok anıyı ilk defa tadacağı bir zamanda kapalı kutu olarak yaşamak telafi edilebilecek bir şey değil maalesef, sanırım ömrümün kalanında bunun hesaplaşması kendi içimde devam edecek.

ya ileriye bakmak? evet daha açık ve daha cesurum, çünkü kaybedilecek pek bir şey yok, ama çok daha büyük dertler var artık. belki üniversite yıllarımda bir şeyleri yoluna koyabilirdim, ancak günden güne berbat bir hale gelen ekonominin yanında iki senesi pandemide bir senesi kenarda köşede karambole bir yarım senesi de deprem felaketi sonucu geçirmiş bir insanım. ve şimdi aile evi kafese dönmüş oturuyorum. yüksek lisans yapsam? bir dönem buradan ilerleyip yolumu bulabilirdim, ama buna hazırlanırken karşılayacak durumumuz vardı, şimdi ise iş bulma yükümlülüğü pencereden kafayı uzatıp usulca selamlıyor. bir işe girebilirim, küçücük bir yerde 10 saat çalıştığım ve kendi ihtiyaçlarımı karşıladığım bir iş, ancak bir daha asla eski imkanlara sahip olamam, yaşam çalışıp yemek yiyip o aile evinde uyuyarak geçecek, sonrasında zaten gençliğini bir kenara bırakmış birisi oluyorum.

meşhur bir şiir başlar "yaşamak güzel şey kardeşim!", evet yaşamak güzel bir şey, ancak belli bir imkanınız varsa güzel bir şey! benim klansman daha çok karambole gidiyor. neticede sonuç belli ama, hiçlikten geldik ve hiçliğe gidiyoruz, arada küçük bir aralık ve hikayenin sonu belli, bu şartlar altında kutsanacak bir şey de yok.

sözün kısası günler geçiyor, yaşanmamış bir hayat oturduğum yerden kayıp gidiyormuş gibi hissediyorum, ya da bir başka panik durumu, ama netice belli; yaşam ile ölüm arasında gezdiğimiz ipince çizginin iyice görünmez hale geldiği bir an, belki de cinnetin kıyısı.
herkeste var mı bilmiyorum, ben hiç görmediğim biriyle görüşmeye gideceğim zaman eğer yaş olarak kriterlerim arasındaysa kendi kendime acaba hoşlandığım tiplerden biri mi diye düşünürüm. bu, gideceğin iş başvurusunda patronun olabilir, telefonda görüşürken bir vesileyle buluşacağın kişi olabilir hiç farketmez öyle anlarım oluyor.

kaç gündür kalbimde bir çarpıntı vardı. normalde anında doktora giden biri değilim, son noktaya kadar ihmal ederim ama kalp olunca da insan tedirgin oluyor biraz. bi sürw devam edince hemen girdim sisteme sonraki güne buldum randevüyü. kardiyolojiye sadece bir erkek doktor vardı ve randevüyü oluşturdum. beyin otomatikmen birinin uzman doktor noktasına gelene kadar katettiği yaşı hesapladı. kendim de olgun seviyorum zaten acaba hoş biri mi falan diye geçiyor aklımdan. tabii bu tür düşüncelerin gerçeklikle alakası da yok. beyin çok hızlı düşündüğünden bu da geçiyor işte her zaman olduğu gibi. yoksa gideyim de doktordan medet umayım gibi aptalca bir düşünceye asla girmem.

neyse sırada beklerken içeri giren çıkan oluyor o aralıktan da doktoru gördüm. eh işte idare ediyor diyorum. o arada sırası gelmeyen bi kadın giriyor içeri diğerleriyle doktor kadını dışarı gönderiyor, sırada benim önümde bir adam var o daha net görüyor olayı. sonra bana dönüp bu doktor biraz cins biri diyor. o öyle deyince idare eder kısmı da bitti gözümde sıfıra indi. cins insanları da sevmem zaten. ama benim konum o değil, ben muayene kısmına takıldım. umarım bir cinslik yapmadan güzel vir şekilde muayenemi yapar gönderir diyorum. çünkü örneğini çok gördüm, yüzüne bile bakmadan çok yüzeysel bir şekilde bir şey yapmadan göndereni.

sıram geldi, içeri girdim o da zaten ismimi söylüyordu içeri gel diye. rahatsızlığımı sordu, söyledim. sigara içtiğimi sordu, neden içiyorsun falan dedi. beni sedyeye gönderdi kalp ritmimi dinlemek için. sonra sola yatırıp cihazla kalbime baktı. bunların hepsi olurken de benle sohbet ediyordu. yani öyle mecburi muhabbet falan da değil, genel hayattan konuşuyorduk. bana o kadar samimi ve sıcak geldi ki kendim bile karşıdakinin doktor olduğunu unutup normal bir arkadaşımmış gibi muhabbetler yaptım, kendi de aynı şekilde karşılık verdi. muayene bitti benden birkaç tahlil istedi, bunları al bekliyorum seni dedi. bu cümlesi bile o kadar bana samimi geldi ki. yani ne bileyim, sonuçlar çıkınca bana getirirsin demek var bir de gel bekliyorum demek var.

tahliller öğle arasına denk geldi o süre içinde aklım hep onda kaldı. idare eder dediğim adamın huyuna, benle olan samimiyetine vurulmuştum. en çok da cins diye tabir edilen adamın bana öyle sıcak gelmesi kafamı karıştırıyordu. asla beklenti içinde değildim, sadece etkilendim bu da itiraf başlığı olduğu için bunu burada itiraf ediyorum. çünkü biliyorum doktor hasta etiği var alanında uzman bir doktor, kaldı ki tercihi bile belli değil, orada bana asılacak hali yok. farklı zaman farklı şartlar olsaydı şansımı dener miydim? sonuna kadar hem de. beni üzen kısmı bu adamla hiçbir şekilde bir daha yollarımızın kesişmeyeceği ve dilerim ki öyle de olur. kalbimde çıkacak bir rahatsızlık sebebiyle ancak yollarımız kesişir. sonuçlar da temiz çıktı. umarım başka şekilde denk geliriz, daha geniş zamanda daha rahat kafayla. bu entry'i de gün boyu etkisinde kaldım diye girdim.
hadi bakalım, uzun zaman sonra neler neler oldu, en son 2019 yılından beklentilerimi yazmışım, o derece uzun zaman geçmiş.

çok uzun yıllar sonunda ilişkimiz daha fazla devam etmez hale geldi, hiç kavgamız gürültümüz olmadı ilişki boyunca, sonunda da olmadı. sadece birbirimizi o kadar normalleştirdik ki akrabadan hallice olduk, heyecanı kalmadı, en son seks bile mastürbasyon yerine geçen bir hale döndü, yatakta zerre hareket etmeden bana arkasını dönüyordu, "ihtiyacımızı" görüyorduk. bazen, mastürbasyonu tercih ediyorken kendimi buluyordum.

üstüne bana o kadar sıradan davranmaya başlamıştı, ilişkinin başında dinlediğimizde gözlerimiz dolu dolu olan şarkılar bile aynı hisleri yaratmamaya başladı. bana dünyada bir tek ben varmışım gibi davranırken uzun süredir sıkılıyormuş gibi davranıyordu. neyse, tek seferde bitti, özlemiyor olmam bence en büyük acıdır, neredeyse 10 yıl, boru mu?

bir de, yediğinde içtiğinde giydiğinde gezdiğinde tozduğunda hiçbir şeyinde harcadığım parada asla gözüm yok ama annesinin sanki bunları cebinden karşılıyormuş gibi yorum yapması...

öte yanda, işim çok daha iyi gitti 2023'te, yıl ortalamasıyla ayda 160 binleri gördüm, bu bir anlam ifade ediyor mu bilmiyorum ama türkiyede kalıp avrupada gibi para kazandım. meslekte yeni seviyelere geldim, daha da gelmeye devam edeceğim, gazım hiç eksilmedi.

2023'te uzun süredir beklettiğim ve çok heves ettiğim yeni bir hobi edindim, hayatımın merkezine oturdu.

şimdi düşününce, ben çalışma ve hobileri derken ona çok az zaman ayırdım gibi geliyor, hemen kendimi suçluyorum. ama artık 30 ortalarında ve olaylara ergence mutsuz etmeden bakabilen biri olarak; hayır, onun yokluğundan bana kalan vakitleri geri alıyordum, tekrar kendime dönüyordum.

nitekim döndüm de.

sadece, yeni biriyle tanışmak istemiyorum. kimseyle tanışmak istemiyorum. dehşet bir libidoyla yaşadığım bu yaşıma kadar hayatımda ilk kez cinsellik dahi biriyle vakit geçirmeye beni yönlendirmez oldu. yeni bir insanı çekmek istemiyorum, insan diyince çekmek demek de apayrı bir gösterge nasıl hissettiğime. kimseyi ödünç alabilecek kadar dahi kendimde hak veya sabır görmüyorum.

o yüzden, tenga aldım. hayatımda gerçekten mastürbasyona yepyeni bir ışık çaktı. hatta ilk aldığımda 3 dakikada boşaldım, şaşkın bir köylü nidası çıkarttım, tontonlarım mutluluktan halay çekti. başta kendimi bir ezikledim, sen bir sürü insanın kalbini kırıp kendine aşık edip sekse doyunca bırakan adam tengaya mı düştün dedim ama dediklerime pişmanım. tenga, sen bambaşka bir icatsın, devlet bütün abazalara dağıtsa 15 dakikada kültür değişimi yaşarız millet olarak. ha bir de, hala bizim camiaya bakış açım herkesin birbiriyle en az bir kez birlikte olduğu ve bunun insanı eskiten (bedensel olarak değil, ruhsal olarak) ve hafiften iğrendirici olduğu yönünde. o yüzden, yaşasın tenga.

neyse, son 5 senenin özeti çok daha uzun sürer ama en küçültülmüş kırılımla ana başlıklar bunlar.
kimliğimi bulunduğum mecrada gizlemek için sık sık yalan söylüyorum bir gün bu yalanların yüzüme birer birer çarpacağını bilmeme rağmen nitekim bir kısmı da çarpıldı yüzüme ama yalnızca "yalancı" olarak kaldım "ibne" olarak değil
galiba insanları kaçırmaktan başka yaptığım bir şey yok.
hayatta hiç kimseye tabiri caizse yürümedim. genelde sinyal yakardım en fazla, karşıya fırsat verirdim. bu konuda iyiyim.
şimdi ilk defa birine yürüyorum ve elimi yüzüme bulaştırdım. hafta sonu kaçırayım seni diye bolu'ya getirdim. her zaman izlediğim rotasyonda herifi gezdiriyorum ama resmen bro gibi takılıyoruz. o da aşırı utangaç biri mesela, konuşmuyor falan hiç. bana da bir şey oldu mevzuya giremedim. en son gözlemeciye gidelim dedi, baktım aşırı yorgun çok oturmadık otele geçtik. şimdi sessiz sessiz daldı canını yediğim. delik başında bekleyen kediler gibi bekliyorum resmen uyanmasını ahaha
bu zamana kadar ilişkide ağırdan alan naz yapan biraz burun sürttüren taraf ben oldum hep ve şu an hayatımdaki benimle ilişkilenmiş erkeklere bu açıdan saygı duydum, çabalamak zor işmiş. bir de midende kelebekler uçuran, önünüzü görebildiğin, hayatı paylaşmak için can attığın biriyle bir şeylere başlamak lego dizmek gibi bir şeymiş. uzun zamandır tatmamıştım bu hissi, özlemişim, çok güzel bir his.
  • /
  • 181